
ARAS YEKTA- Bir sinema öğrencisinin FAMU koridorlarında öğrendiği ilk şey şudur: Güç, her zaman kameranın arkasında değil, hikâyenin sahibindedir.
Bugün Netflix’in Warner Bros. Discovery’yi 82,7 milyar dolarlık astronomik bir anlaşmayla bünyesine katmaya çalışması, sadece bir satın alma değil; kimin hikâye anlatıcılığını yöneteceğine dair yüz yıldır süren mücadelenin yeni perdesi. Warner Bros, sinema tarihinde yalnızca bir şirket değil, dev bir hafıza kasasıdır. DC evreninden HBO’nun prestijli dramalarına kadar pek çok yapım, sinema dilinin omurgasını oluşturan yaratıcı taşlar gibidir. Netflix’in bu mirası almak istemesi şaşırtıcı değil; asıl merak edilen, neden şimdi olduğudur.
Platform olmanın sınırları, stüdyo mirasının gücü
Son yıllarda streaming rekabeti giderek bir “içerik savaşına” dönüştü. Netflix elbette kendi üretim gücünü kanıtladı fakat Disney’in Marvel ve Star Wars gibi dev markaları, Amazon’un MGM atılımı ve Apple’ın yeni prodüksiyon imparatorluğu karşısında marka değeri bakımından geri planda kalmaya başlamıştı. Netflix’in ihtiyacı, güçlü bir içerik kütüphanesinden çok, “ruhu olan bir stüdyo”ydu.
Warner Bros’un 100 yıllık sinema mirası işte bu nedenle kritik. Çünkü sinemada “ruh” dediğimiz şey, yalnızca teknik bir başarı değil; birikimin, zamanın ve ortak hafızanın bir yansımasıdır. Netflix bu ruhu satın alarak yalnızca içerik gücünü değil, sinema tarihinin bir parçasını da devralmak istiyor.
Hollywood’un endişesi: Yaratıcı tekelleşme
ABD’de bağımsız yapımcılar, sinema salonları ve sendikalar anlaşmayla ilgili ciddi çekinceler taşıyor. Çünkü bu birleşme yalnızca ekonomik bir değişim değil, yaratıcı alanın tek elden yönetilmesi riskini beraberinde getiriyor. Warner’ın vizyon stratejisi, HBO’nun içerik politikası ve DC evreninin geleceği artık Netflix’in algoritmik yaklaşımına bağlanabilir.
Bu bazıları için sinemayı zenginleştirecek bir istikrar, bazıları için ise yaratıcı çeşitliliği tehdit eden bir merkezileşme anlamına geliyor. Aslında iki görüşün de haklı tarafları var; sinemanın doğası tam da bu gerilimden besleniyor: kaos ile düzen, risk ile güvenlik, auteur ile stüdyo arasındaki bitmeyen mücadele.
Netflix’in asıl hesabı: Zamana karşı bir imparatorluk kurmak
Finans dünyasının tedirginliği anlaşılır; çünkü Netflix bu dev satın almayı büyük oranda borçlanarak gerçekleştiriyor. Ancak Netflix’in senaryosu farklı işliyor:
“Gelecekte ayakta kalan, fikri mülkiyet havuzunu kontrol edendir.”
Disney’in Marvel ve Lucasfilm stratejisi, Amazon’un MGM hamlesi… Hepsi aynı formülün varyasyonları. Netflix şimdi bu formülün en büyük halkasını oluşturmaya çalışıyor. Warner arşivi yalnızca bir kütüphane değil; yeniden çekilebilecek filmler, genişletilebilecek evrenler, dizilere dönüşebilecek hikâyeler, oyunlaştırılabilir karakterler… Yani sınırsız bir yaratıcı ekonomi.
Son sahne: Hollywood’un yeni merkez üssü neresi olacak?
Regülatörler onay verirse 2026’dan itibaren Hollywood’un haritası değişecek. HBO Max’in yeniden yapılandırılması, DC evreninin yeni bir yaratıcı yol haritası, Warner’ın üretim ritminin streaming merkezli hale gelmesi… Hepsi bu satın almanın potasında yeniden şekillenecek.
Bu anlaşma, benim gözümde bir bilanço başarısından çok daha fazlası.
Bu, sinemanın geleceğini belirleyecek bir kırılma anı.
Netflix elini yükseltti ve kartları masaya koydu.
Şimdi geriye tek soru kalıyor:
Bu yeni çağın hikâyesini kim yazacak ve en önemlisi… hikâye kimin olacak?

Aras Yekta
Sinema Eleştirmeni
Sinema eğitimini dünyanın en köklü ve prestijli okullarından biri kabul edilen, Miloš Forman ve Emir Kusturica gibi efsanelerin yetiştiği FAMU‘da (Prag) tamamladı. Akademik çalışmaları sırasında film teorisi, kurgu matematiği ve senaryo inşası üzerine yoğunlaştı.
Kariyerine Avrupa’da devam eden Aras Yekta, şu anda Prag’da yaşamakta ve bağımsız sinema projelerinde “Senaryo Doktoru” (Script Doctor) olarak görev yapmaktadır.





